Antropologun Rüyası
13.12.2006 Rüyamdan: Bir yerleşime girdik. Kasaba olabilir. Tozlu ve kuruydu. Sarı bir hava ve toz her yere hakimdi. Sıcak olup olmadığını hatırlamıyorum. Yüksek, kuru ve tozlu bir havaydı. Nehir kenarıydı. Nehirle kasaba arasındaki kumlukta bir ev vardı yerleştiğimiz. Bazıları bazılarıyla yatıyorlardı ve kimin kimle yattığı önemliydi. Ben temiz fanilalarımı kaybettim. Bu bana her şeyden daha önemli görünüyordu ve çok eza verdi. Her yer çok pisti. Ev çok döküktü. Su pisti. Kumsal pisti. Kimlerle olduğumu hatırlamıyorum ama onlara güveneceğimi biliyordum. Galiba aynı meslektendik. Benden farklı cinsiyette (ben galiba kadındım) ve büyüktüler. Bu da hem onlara daha çok güvenmeme hem de yanlarında kendimi rahatsız hissetmeme yol açıyordu. Suyla ilgili bir mesele oldu ama sonradan uyanınca hatırlamadım. Sonra kalkıp hep beraber- ekiple nehire doğru inen büyük yolun başına gittik. Büyük ve tozlu bir yoldu. Aşağıdan çok vahşi görünümlü, çok kaba bir grup insan, bütün yolu doldurararak ve böğürerek geliyordu. Ne söylediklerini anlamıyordum. Çok kızgın görünüyorlardı. Üzerimize geliyorlardı. Pistiler, kalabalğıın ellerinde büyük, eskimiş, bazıları kullanıla kullanıla eğrilmiş, döner bıçağına benzer, kirli bıçaklar vardı. İçlerinde diğerlerinden daha az korkutucu görünen, daha kısa boylu ama yine de kaba yapılı birisi, elindeki bıçağı bize doğru attı. Bunun bir dövüşme çağrısı olabileceğini düşünerek, başımla “hayır!” işareti yaptım. Bıçak öylece yere düştü. Yürüdüler, bıçak orada kaldı. Artık kalabalığın içindeydik. Bıçaklar sallanıyor, homurdanıyor, bağırıyorlardı. Sora hepbirlikte yere bacakları üzerine çömelip iki ellerini yere uzatarak boylu boyunca uzanmaya başladılar. Yere uzanmaya teşvik edildik, zorlandık. Kalabalığın etkisi öyle büyüktü, yere kapanmalarının etkisi öyle yüksekti ki, ben de yere kapandım ve huşuya benzer bir duygu sardı içimi. Yol bizi içine aldı, tozlu ve sıcaktı. Bütün insanlar bir ağızdan bağırıyordu. Birden önde daha önce hiç farketmediğim bir hayvan sürüsüne bağırdıklarını farkettim. Bunlar domuza benzer burunları olan ama inek büyüklüğünde çok iri, deli gözlü ve itaatsiz hayvanlardı. Bağrışmalardan deli gibiydiler. En öndeki birkaç adam-onlar bu ayinin yöneticileri olabilir- çok yüksek bağırışlarla ve özel kelimelerle hayvanları kesilecekleri yere doğru sürüyorlardı. O zaman bunun bir kurban töreni olduğunu, o bıçakların et kesmeye yaradığını ve bize bıçağını atan adamın da, et kesip yiyebilmemizi sağlamak için bir iyilik yapıp, kendi bıçağını bize ikram ettiğni anladım… 2009-12-09...
DevamıBende mecnundan
“Bende mecnundan füzun aşıklık istidadı var, Aşk-ı sadık benem, mecnunun sade adı var” Fuzuli 2009-12-09 22:18:25
DevamıBen Bir Sosyal Bilimciyim
Her çalışmada olduğundan ne daha az ne daha fazla, kendimi kaynar kazanların üzerine gerili bir ipte yürürmüş gibi hissediyorum. Bu kez çalışmanın hayattaki işaretlerini derleyeceğim. Yine hiç bir şeye kızmadan ve kişiseleştirmeden, sadece verilen yanıtları dinleyeceğim. Yüzüme böcek gibi yapışan ağızları dikkatle ayıklayacağım: Kim bana dost kim düşman ya da sadece öylece bana dost ve düşman olmadan umursamazca ateşe koyabilir beni; ağızlardan ayrılmış gözlerinden öğrenmeye çalışacağım. Gözlerimi yine saklamadan vereceğim ki gözleri almayı öğreneceğim: VAZGEÇECEĞiM. Ne kadar çok ‘şey’imi bırakmayı öğrenirsem o kadar çok ‘gerçeğe (truth) eriştiğimi düşüneceğim. Karşılıklı açılmayı deneyeceğim eşit kapılar gibi konuştuklarımla, ben bir parmak o bir parmak, o bir parmak daha ben bir karış…Doğru açılabilmek için şifrelere açık olmaya çalışacağım, söz, kendimi hiç gizlemeyeceğim. Söz, insanca bir tepkiyle bakacağım her şeye… Kendimi olduğum gibi koyacağım. Alan benim en maskesiz zamanlarım. Sonra, bana şifreli söylenenleri sentetik bir dil’e dönüştüreceğim. Bir gece sabaha karşı kendimden ve herkesten çok yorulup; ötekilerden, kendimden, bizden olan ve olmayanlardan, olmak isteyip içeri alınmayanlardan, aslında hiç olmayı istememiş olan ve aslında hep orada olup da olmamış gibi davrananlardan; konuştuklarımdan, öğrenmeyi çok isteyip çağırdıklarımı öğrenmekten ölesiye korkmaktan ve sonunda bütün bu öğrendiklerimle ne yapacağımı bilememekten yorgun düşüp, evime sığınmaya dönerken; sabaha karşı bir otobüs camına yaslanacağım. Muavin gelip çaya çağırıncaya kadar… Yoldayım. 2009-06-24...
Devamı